2021 yılındaki müsilaj felaketinden sonra Türkiye'de çeşitli önlemler alındığını hatırlatan Moleküler Biyoloji ve Genetik Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, Birleşmiş Milletler raporunun felaketlerin son 50 yılda beş kat arttığını gösterdiğini kaydetti.İSTANBUL (İGFA) - Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi (MDBF) Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, müsilaj sorununa dikkat çekti.

Müsilaj salgısını okyanus, deniz ve göllerde yaşayan fitoplanktonların, stres koşullarında (besin kıtlığı, kolonizasyon gibi) bolca ürettiklerini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, “Serbest oksijenin üçte ikisini üreten bu mikroskobik algler, denizlerdeki kirlilikle artan azot ve fosforun yanı sıra uygun sıcaklık koşullarını da bulduğunda inanılmaz bir hızla çoğalır. Bu da sularda tehlikeli mikropların çoğalmasına yol açar. Bu mikro alglerin oluşturduğu müsilaja tutunan mikroplar, dev kütlelere dönüşerek hem denizin üstünde hem de tabanında birikir. Sonuç olarak, deniz canlılarının ölümüne, kötü bir kokuya ve büyük bir çevre felaketine neden olur.” dedi.

DÜNYADA MÜSİLAJ NE DURUMDA?

Deniz suyunun normallerin üzerinde ısınmasıyla birlikte, geçtiğimiz ocak ayında Çanakkale'de müsilajın tekrar ortaya çıkmaya başladığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, “Normalde nisan ayında beklenen bu artış, çok daha önce görüldü. Son dönemde havaların soğumasıyla birlikte, bu artış geçici olarak yavaşlasa da tamamen ortadan kalkmış değil. Özellikle kapalı ve durgun sulara sahip denizlerde görülen müsilaj olgusu, dünyada ilk defa 1729'da Adriyatik Denizi'nde kaydedilmiş, ikinci olarak 1860’ta Yeni Zelanda'da gözlemlenmiştir. Sonrasında uzun yıllar boyunca Adriyatik, Tiren, Ligurya, Baltık, Ege ve Alboran denizlerinde, ayrıca Japonya ve Meksika Körfezi'nde de görülmüştür. 1900'lerden itibaren Adriyatik Denizi'nde sıkça rastlanan bu olay, İtalyan hükümetinin sıkı denetimleri sayesinde son on beş yıldır neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır.” diye konuştu.

TÜRKİYE'DE MÜSİLAJ SORUNUYLA MÜCADELE…

Türkiye'de ilk müsilaj vakasının 1992 yılında Erdek Körfezi'nde dalış sporcuları tarafından gözlendiğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, şunları kaydetti:

“2007-2008 yılları arasında Çanakkale Boğazı'ndan İzmit Körfezi'ne kadar belirgin bir müsilaj oluşumu tespit edildi. 2010-2020 yılları arasında, Marmara Bölgesi'ndeki sanayi, kentsel ve tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan atık sular, denizdeki azot ve fosfor yükünü arttırarak asitleşmeye ve oksijen konsantrasyonunun azalmasına neden oldu. Bu atık suların yüzde 80'i İstanbul'dan, geri kalanı ise sırasıyla Kocaeli, Bursa, Tekirdağ, Balıkesir, Yalova ve Çanakkale'den gelmektedir. Tüm bunlara ek olarak, küresel ısınmadaki artış, deniz suyu sıcaklığını anormal seviyelere yükseltmiş ve müsilaj oluşumunu tetiklemiştir. 2021 yılının ocak ayında başlayan ve yaz aylarına kadar kilometrelerce yayılan müsilaj felaketini hepimiz hatırlıyoruz. Aslında, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarındaki akıntılar sayesinde yüzyıllarca kendini koruyabilen Marmara Denizi, artık bu yükü taşıyamadığını bize defalarca göstermiştir. Özellikle 2021'deki bu felaketten sonra, Türkiye'de müsilaj sorunuyla mücadele kapsamında hükümet ve ilgili kurumlar tarafından çeşitli önlemler alınmıştır. Bu önlemler, deniz kirliliğinin azaltılması, atık su arıtma tesislerinin iyileştirilmesi ve ekosistemin korunması gibi alanlara odaklanmıştır.”

2021'deki müsilaj felaketinden sonra Türkiye'de çeşitli önlemler alındığını hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, bu önlemleri ise şöyle sıraladı:

Vatandaşın Enflasyon Beklentisi Tekrar Yükselişe Geçti Vatandaşın Enflasyon Beklentisi Tekrar Yükselişe Geçti

Atık su arıtma tesislerinin geliştirilmesi: Evsel ve endüstriyel atık suların arıtılmadan denize bırakılmasını önlemek için, mevcut tesislerin kapasiteleri arttırılıp yeni ileri biyolojik arıtma tesisleri kurulmuştur.

Denetimlerin artırılması: Deniz araçlarının sintine suyu ve kirli balast sularının kaçak deşarjını önlemek için denetimler sıkılaştırılmış, izleme faaliyetleri uydu ve insansız hava araçları ile desteklenmiştir.

Tarımsal kirliliğin azaltılması: Azot ve fosfor kullanımını kontrol altına almak için farkındalık projeleri ve iyi tarım uygulamaları hayata geçirilmiştir.

Marmara Denizi koruma alanları: Bazı bölgeler koruma alanı ilan edilmiş ve balıkçılara ekonomik destek sağlanmıştır.

Kaynak: igf