İSTANBUL (AA) - ÖMER FARUK MADANOĞLU - Çarlık Rusyası'nın 1864'te gerçekleştirdiği Çerkez Sürgünü ve sonrasında İstanbul'a yerleştirilen Çerkezler, hala şehirdeki kültürel varlıklarını sürdürmeye devam ediyor.

AA'nın "İstanbul'un Yüzleri" başlıklı dosyasının dokuzuncu haberinde, Kafkas Vakfı Kurucular Kurulu Üyesi Mehdi Nusret Çetinbaş ve Çerkez asıllı Araştırmacı Yazar Dr. Yılmaz Nevruz, 1864'teki Çerkez Sürgünü sürecini ve Çerkezlerin İstanbul'daki varlığını anlattı.

Ailesinin Çerkez Sürgünü'nde Osmanlı Devleti'ne sığınarak Eskişehir'e yerleştirildiğini ve kendisinin de burada dünyaya geldiğini belirten Yılmaz, aslen doktor olmasına rağmen Çerkezlerin yaşadığı trajediyi unutturmamak için tarih araştırmacısı olduğunu ifade etti.

Kafkas halklarının Çarlık Rusyası'nın işgaline karşı yüzyıllarca mücadele ettiğini vurgulayan Yılmaz, savaşı kaybeden Kafkas topluluklarının yaşadıkları yerlerden tamamen sürülme politikasıyla karşı karşıya kaldığını belirtti.

Çarlık Rusyası'nın sadece 1864'te değil, belirli aralıklarla Karadeniz kıyılarında mukim olan Müslüman toplulukları ya Sibirya'ya ya da Osmanlı Devleti'ne gitmek için zorunlu göçe tabi tuttuğunu aktaran Yılmaz, şöyle devam etti:

Bingöl'de 1 kilo 400 gram esrar ele geçirildi Bingöl'de 1 kilo 400 gram esrar ele geçirildi

"Kafkasya'dan ilk zorunlu göçler 1858'lerde başlamış. 1860'lı yıllarda yüz binlerce insan göç etmiş. Avrupa tabiriyle deport edilmiş. Bizimkiler biraz daha iyi imkanlarla sahillere gönderiliyor. Kendi istekleriyle geldi diye propaganda var ama kendi isteğiyle gelen çok az. Babamlar, 1904'te evlerinden alabildikleri her şeyi alarak, gemilere binip İstanbul'a gelmişler. Benim çalışmalarıma göre her 10 Çerkez'den 9'u sürülmüştür. Yani yüzde 90'ı sürülmüştür ve bu sürgün çok büyük faciadır. Sürülen Çerkezlerin sayısı 1 milyon 200 bin filan diye tahmin ediyorum."

Yılmaz, insanların gemilerle göç ettiği sırada da öldüğüne dikkati çekerek, "On binlerce Çerkez, balıklara yem oldu. İnsanlar göç ederken gemilerde öldü. Onları gemilerden atmak zorunda kaldılar." diye konuştu.

Çerkezlerin, İstanbul'da genel olarak Beşiktaş, Karaköy, Üsküdar ve Kadıköy'e yerleştiklerini anlatan Yılmaz, bunların bir kısmının Osman Ağa Camisi'nde kaldıklarını, bir kısmının ise Osmanlı Devleti'nde aktif görev yapan Çerkez subaylara ait Fenerbahçe, Erenköy ve Suadiye'deki evlere yerleştirildiğini bildirdi.

Yılmaz, İstanbul ve Anadolu'ya yerleşen Çerkezlerin ilk olarak hayvancılık yaptıklarına değinerek, şunları söyledi:

"Kafkasya'da yapılan 'kart et' dedikleri etler vardır. Etleri saklamak için güneşte kurutursun, onu aylar sonra yersin. Hala yapılır o etten. Sürgün dönemi gelenler, homojen şekilde yaşadıkları için oradaki adetleri hiç bırakmadılar. Kendi aralarında Karaçayca konuşurlardı. Ben Türkçe'yi okula gittiğimde öğrendim. Anadolu'ya dağılmış Çerkezler de bilerek uzak köylere yerleşerek kültürlerini korumaya çalışmışlardır. Ailemin yerleştiği köyden senede sadece iki sefer kasabaya gidilir, ihtiyaçlar alınır ve geri gelinirdi. 1950'lerden sonra Çerkezler şehir merkezlerine gitmeye başladı. İstanbul'daki Çerkezler, dernek ve vakıflar kurarak kültürün kaybolmasını engellediler. O vakıflara gittiğimde kendimi Kafkasya'nın bir yerinde hissederdim. Şimdilerde kültür kaybolmaya başladı."

- "Kafkasya, batıdan doğuya kadar gerçekten kan içinde yüzdürülmüştür"

Kafkas Vakfı Kurucular Kurulu Üyesi Çetinbaş da Çarlık Rusyası'nın Karadeniz sahiline inme politikası gereği Kuzey Kafkasya'yı ele geçirme amacıyla 1556'dan itibaren başlattığı savaşın 308 yıl devam ettiğini söyleyerek, "Bu mücadelenin son 100 senesi çok kanlı safhadır. Bu tarihte Kafkasya, batıdan doğuya kadar gerçekten kan içinde yüzdürülmüştür. 21 Mayıs 1864 tabii ki sembolik bir tarihtir. Yaklaşık 20 bin kişilik Çerkez direniş grubu Soçi'nin 20 kilometre doğusunda dağların içerisinde devam eden savaşta Ruslar tarafından tamamen yok edildikten sonra göçün başladığı kabul edilir." dedi.

Çarlık Rusyası'nın Kırım'dan Abhazya'ya kadar olan kıyı bölgesindeki Müslüman topluluklara imha politikası uyguladığından bahseden Çetinbaş, o bölgede yüzyıllardır yaşayan halkın zorla çıkarıldığına dikkati çekti.

Çetinbaş, Çarlık Rusyası tarafından yayınlanan genelgeyle bölge halklarının ya Osmanlı'ya ya da Kuban Nehri'nin kuzeyine zorunlu göç ettirilmeye çalışıldığını dile getirerek, "Kuban'ın ötesi demek, bataklık ve Rus steplerinde yok olup tarih sahnesinden silinmek demek. Çerkezler de bunu bildikleri için gemilere binerek Osmanlı'ya bir meçhul seyahate çıktılar." diye konuştu.

Rusların, Karadeniz'de yanaşabilecekleri bütün limanlara Çerkezleri gelişigüzel bıraktıklarını ifade eden Çetinbaş, ailelerin ve sülalelerin birbirlerinden ayrıldıklarını aktardı.

Çetinbaş, Rusların sadece Karadeniz limanlarına değil, aynı zamanda Tuna Nehri'nden içeri girerek, Silistre, Burgaz, Varna ve Köstence'ye de Çerkezleri gönderdiklerini bildirerek, şu bilgileri paylaştı:

"Karadeniz'den hızını alamıyorlar. Bir grubu da Osmanlı toprağı olan Balkanlara gönderiyorlar. Tuna Nehri'nin içerisinde yol alarak Bulgaristan topraklarına Çerkez muhacirleri yerleştiriyorlar. 200 bini aşkın Çerkez'i Balkanlara, 1 milyon civarını da Osmanlı topraklarına yerleştirerek korkunç soykırıma tabi tutuluyorlar. 1 milyon 500 bine yakın insan o topraklardan ayrılıyor. Bakın 1864'te 1 milyon 500 bin insanın yaşadığı Karadeniz kıyısında bugün 15 bin civarında insan yaşıyor. Yani korkunç bir sürgün, korkunç bir soykırım."

Balkanlar'a göç eden Çerkezlerin 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda da Osmanlı ordusu içerisinde görev aldıklarını vurgulayan Çetinbaş, yaklaşık 20 bin Çerkez'in o savaşta hayatını kaybettiğine değindi.

Çetinbaş, Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusyası arasında yapılan Berlin Antlaşması'nda Çerkezlere özel madde olduğunu hatırlatarak, "Berlin Antlaşması'nda Balkanlar'a yerleştirilen Çerkezler bölgeden alınarak, Osmanlı'nın başka yerlerine yerleştirilecek diye madde var. Varna, Rusçuk, Makedonya, Kosova ve belli yerlere yerleştiren Çerkezler, ikinci sürgüne tabi tutuluyorlar." dedi.

- "Bütün cephelerde Çerkezler savaşmıştır"

Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinin kurulmasının da bu dönemlere denk geldiğini anlatan Çetinbaş, şöyle devam etti:

"Tekirdağ'ın bir ilçesi var Çerkezköy ama hiç Çerkez yaşamıyor orada. Peki niye adı Çerkezköy? Rusların zulmünden kaçan yaklaşık 150 bin Çerkez yaya olarak Balkanlar'ı terk edip İstanbul'a doğru yürüyor. Osmanlı Devleti çaresiz kalıyor, önlerini orduyla çeviriyor. Bunları Çerkezköy'de durduruyor ve orada bir kampta 6 ay zorunlu iskana tabi tutuyor. İşte Çerkezlerin durdurulduğu, orada çadırlarda, kamplarda tutulduğu yerin adı Çerkezköy olarak kalıyor. Sonra ne yapıyor Osmanlı, onları oradan tekrar gemilere bindiriyor. Bunların bir kısmı Midilli Adası'na, bir kısmı Kıbrıs'a, bir kısmı hızını alamıyor Suriye'nin Hayfa Limanı'na, oradan Ürdün'e, Suriye'nin Golan Tepeleri'ne yerleştiriliyor. Biraz Osmanlı'yla bağlantısı olan benim anne tarafım gibi torpilli olan gruplar da nasıl beceriyorlarsa bir şekilde İstanbul'a gemiyle geri geliyorlar ama sayıları 1000'i aşmaz."

Çetinbaş, Osmanlı Devleti'nin ilk göç eden Çerkezleri İstanbul ve civarındaki vakıf arazilerine yerleştirdiğini söyleyerek, Karadeniz kıyısında yaşayan Çerkezlerin Osmanlı sarayıyla irtibatlarının avantajını kullandıklarını belirtti.

İlk yerleşenlerin komşularıyla bazı sıkıntılar çektiklerini ama kısa sürede o sorunların aşıldığını dile getiren Çetinbaş, sözlerini şöyle tamamladı:

"Sorunlar oldu ama çok da büyük öyle kayda değer büyük olaylar yaşanmadı. Osmanlı Devleti, Çerkezleri güvenlik gücü olarak da kullandı. Sultan Abdülhamit, Hicaz Demiryolu'nun geçtiği güzergahlara Çerkezleri yerleştirmiştir. Çerkezleri, Libya'nın Mısrata kentine de yerleştirdi. Bundan 100 sene önce Mısrata büyük Çerkez köyüydü. Ürdün'e yerleştirilen Çerkezler de aynı şekilde Hicaz Demiryolu'nu korudular. Kurtuluş Savaşı, Çanakkale Savaşı, Sarıkamış da dahil, hemen hemen bütün cephelerde Çerkezler savaşmıştır. Sarıkamış için yakılan en güzel ağıtlardan bir tanesi de Çerkezce'dir. Biz kendimizi bu ülkenin kurucusu ve asli unsuru olarak kabul ediyoruz. Sesimizi duyurduğunuz için teşekkür ediyorum."

Kaynak: aa